17 Aralık 2012 Pazartesi

FALAN FİLAN

Taksitler falan var. Varsa çocuklar, onların okul harçlık üst baş harcamaları istekleriyse hiç bitmiyor filan. İş zaten pamuk ipliğinde bir didişme. Evin arabanın dertleri falan. Yaşıyorsa yaşlılara ilgi alaka filan. Ehh bir iki arkadaş özlemi buluşmaları. Trafik falansa ayrı bir dert tek başına. Zamlar piyasa zaten hepsi ucu ucuna falan. Kafaya da takmışsın bir iki de bir şeyler alacaksın kendine evine filan. Bunların hepsi yetmezmiş gibi sanki bir de üstüne karı koca sevgili falan filan derken,

Ha bir de aşk olsun sevgi olsun filan da dersen hani, bir koşturmaca bir hay huy falan derken,
Herkesler vakit mi kalıyor kendimize ait hayata filan diyorlar.

Kendi yaşamlarını ayrı görüp ayrı hissediyorlar kendilerine ait hayatlarından.
Sanki kendi hayatlarını kendilerini kurmamış da başkaları gelip kurmuş gibi şikayet falan da ediyorlar kendi hayatlarından.

Kendi hayatlarını zamanında kendileri kurup sonra da aslında yaşadıkları hayatı aslında böyle de yaşamak istemediklerini filan iddia ediyorlar bugün neredeyse insanlar.
Sanki zorla yaptırılmış evlilikler falan mesela. E sen istedin de evlendin. Dağa mı kaçırdılar seni de çok mecbur falan kaldın? Yoo…Veya zorla mı koydular o kadını koynuna? Yoo…

Doğmuş çocuklar var. Hem çok sevilen hem de arzu edilen hayatı yaşamaya sınırlar hatta bazen de imkansızlıklar getiren. Senin çocuğun o. O çocuklarla hayatsa senin hayatının,
Ta kendisi falan diye düşünecek yerde, şikayetler filan.

Para kısmında da öyle. O çocukları o okula sanki komşu falan yazdırmış da, sende şimdi dertleniyorsun nasıl ödeyeceğiz filan diye.
İş de öyle. Sanki zorla sokmuşlar seni o işe de şimdi de nasıl yırtacaksın falan sanki.

Sanki kanun zoruyla bir yaşam standarttına oturtmuşlar seni filanda, sende o standarttın dışına çıkarsan cezaya falan çarptırılacakmışsın gibi sanki.
Sanki o vitrinde gördüğün şeyi sana zorla satıyorlar falanda sen de alınca doğal olarak sıkıntıya filan düşüyorsun sanki.

O ev de öyle o araba falan da öyle. Sanki zorla senin üstüne yapmışlar hepsini filan.
Hatta,

Ne yaşatmışsan, ne kararlar vermişsen bugüne kadar sanki tamamı senin dışında gelişmiş gibi sanki,
Falan filan.

Kendi başımıza kararlar verip zamanında, sonra da günü gelip beğenmeyince o gün verdiğimiz kararların sonuçlarını, o kararların sonuçlarını günü gelince yaşamın tedavülünden kaldırılsın filan istiyoruz.
O zaman ki aklım falan diye de bahaneler.

Hep geçmişle geçmişten bugünlere taşınmışlarla taşımak zorunda olduklarımızla taşımak zorunda olduğumuzu zannettiklerimizle hesaplaşmalar falan hala.
Hepsi birden ‘sen’sini bir türlü hazmedememekler filan.

İnsanoğlu beceremiyor yaşamayı. Çok istediğine ulaştığında daha da çoklar için bilemiyor duracağı yeri filan. Gönül ruh beden akıl senkronizasyonu beklentiler ve yaşananlarda ahenk dışı falan çalışıyor sanki.
Hani bunu buldum yakaladım demek oluyormuş, yaşasın o zaman daha da iyisini çokunu kesin bulurum nasılsa falan diye de her halde.

O çokların peşinde koştururken de buluyor belasını da bir yerlerde insanlar. Başlıyorlar da yeniden söylenmeye falan o güne de geldiklerinde. O gün diye…
Sonrada,

Fit oluyorlar filan artık o gün ellerinde ne varsa kapısına ne geliyorsa ne zaman ki boynuzu falan da kırınca iyice bir yerde.
Ki,

Hep daha da iyisinin çokun falan peşinde koşarken de kırılıyor illaki o boynuz bir yerlerde. Bir yerlerde kırılmasa dahi biri gelip kırıyor zaten.
Geçmişimizin kırıklıklarının etkilerini falan taşıdıkça bugünlere,

Bugünler de yaşadığımız hayatı da olduğu gibi kabullenip olduğu gibi yaşayamayınca,
Yarınlara ümit filan besleyecek hayal kuracak mecal dahi bırakmıyoruz kendimizde.

Geçmişimizin bugünleri silip süpürmesine izin verirken, bugün yaşadıklarımızı da zorunluluklar olarak gördükçe, bizlerde geleceğimizde yeniden amma akılsızlıklar yapmışım o gün falan diye hayıflanacak günlere doğru adım adım da gidiyoruz. Yeniden mi? Yeniden.
Kader filan diye de tutturmuşuz ha bire kendi kendimize zamanında verdiğimiz kararların sonuçları için filan da.

Kader falansa konu,
O kader bir tek hastalıklarda bir de ölümde falan. Kader varsa eğer.

Sevmediklerimizi seviyormuş gibi yaşama inadı falan da aslında yaşananlara bir başka neden. Sevmediklerimizi sevmeye, sevilesi yönlerini bulmak için verdiğimiz çabaları özgürce düşünmeye hissetmeye adasak falan,
Kıvıracağız bu işi.

Da,
Fit oluyoruz. Fit olduğumuzu bile bile.

Fit olduklarımızın diplerinde de çok sevgi yatmadığından bir gün elimizde kalıveriyor kendi tercihlerimizin bizi mutsuz eden sonuçları. Yeniden mi? Yeniden.
Sevgisiz çok sevgisiz her şey çok eksikli oluyor. Hatta olmuyor bile.

Tam,
İçin,

Tam sevgi şart.
Diğer taraftaysa tam sevgiyle yaşayanların yaşantılarına özenip falan,

Tam sevgisizken mutluluğun olamayacağını kabulleneceğimize, tam tam danslarının büyülerine inanarak kapılarak tam olmasını filan bekliyoruz hayatımızın. Olmazlarda gezinen mucizelerle.
Boş vermiş falan da değiliz haa...

Boş vermişliği yaşamak ayrı bir sanat dalı yaşamın. Boş vermek için hayatını boşaltmayı falan becerebilmek göze almak filan gerekiyor önce.
Sorumlulukları yüklene yüklene  zamanında belki de bizim taşıya bileceğimizden çok daha ağırlardan falan hem de,

Şimdilerdeyse hayatı bugüne kadar yüklendiğimiz sorumluluklar kadar filan sanıyoruz zannediyoruz sadece.
Sanınca falan da,

Hayal kurmuyoruz. Hayal kurmaktan korkuyoruz yeniden.
Kurmayınca da hayalleri,

Sevgiler falanda gelip geçiyorlar kenarımızdan kıyımızdan köşemizden. Ki, sevgiyi besleyense hayallerdir. Ümitlerdir hep. Bunu bilemeden. Bilsek dahi bilmemezliğe gelerek.
Birini bekliyoruz.

O biri falan da gelmiyor hiçbir zaman. Gelmiyor çünkü kalkanlarımızın ötesine geçemeyeceğini iyi gösterip iyi anlatıyoruz etrafımıza, gelmeye kalktığı o an.
Zamanında hayatımıza aldığımız soktuğumuz birileriyle, o yaşanmışlıkların etkileriyle de yaşıyoruz hala. Bugün yaşadığımız birilerini eskilerde kalmış birileri zannederek falan da olsa gerek ki,

Sonra,
Bir masa insan. Bir toplantı bir parti dolusu insan,

Hepsi dertli aslında. Dertleriyse sevgisizlikten yana falan. Tek başına olan falanda dertli, çift başına filan olanda.
Amma günlerini  falan da gün ettiklerini iddia ederlerken filan hem de.

Yalandan, yalandan olmasa dahi sevgiyle içten gelmeyen sahtemsi gülücüklerle filan,
Oyalanıp falan yaşayıp  gidiyoruz.

Yaşamaksa bu durum, durumuz iyi de,
Sonra,

Bir masa insan. Bir toplantı bir parti bir sohbet dolusu filan birileriyle. Hepsi de dertli sevgiden falan yana.
Sevgiyi,

Sevmedin mi,
Sevgiye güvenmedin mi,

Hayat oluyor sana falan filan.
Boş vermişliği hissetmeden sanki boş vermiş filan gibi yaşamaksa hayatına atacağın en büyük kazık.

Boş vermediklerine de sarılmamaksa sımsıkı sevgiyle,
Yarınlara vardığın da,

O gün ki aklım olaydı falan diye de o gün filan diye de yeniden hayıflanacakların. Yeniden mi? Yeniden.
Pişmanlık duymadan yaşamaksa, o da ayrı bir yaşam sanatı. Kadere inanmıyorsan falan amma. Hayatını sevgiyle kucaklamayı ıskalamaksa asıl pişmanlıklardır filan o gün de geldiğinde.

Pişmanlıklar duymamak içinse kendini çok sevmen gerekiyor falan önce.
Ki kendini çok sevmiyorsan eğer,

Yaşadığın hayatı çok sevmiyorsan çok kabullenmemişsen eğer kendini ve hayatını gönülden,
Senin ne kadar sevilebileceğini yaşadığın hayatın ne kadar kabullenileceğini filan da hissedemiyorsun bir türlü. Kendin kendi hayatına tutkuyla sarılmamışsan eğer,

Seni tutkularıyla sevenleri de hissedemiyorsun falan her halde. Neyimi seviyor acaba diye? Her halde.
Pişmanlık duyulmayan hayran falan kalınan yaşanmış yaratılmış kullanılan seyredilen hissedilen her neler var neler yoksa hayatta, en güzel örneği de doğa,

Hepsi,
Sevgiyle var edilmişler. Ya çok tutkuyla seven birileri ya da evren tarafından.

Çok sevgiyle hem de.
Bilemediğimizse,

Ismarlama ısmarlanmışlarla yaşanmıyor olması doyasıya hayran kalınası hayatları.
Ki, sevgiyle yaşanıyor yaşatılıyor bir tek hayat doyasıya. Yaşıyorsun doyasıya.

Gerisi,
Fit oldukların.

Fit olunanlar. O fit olan olunanlarsa falanlar filanlar.
Sevgiye,

İnanan yaşar,
İnanmayansa seyreder hayatı.

Biri mutluluğu çeker içine,
Diğeriyse  mutsuzluk falan kokar buram buram bir gün hiç istemese de.

Yaptıklarını düşündüklerini söylediklerini ve hissettiklerini,
Aynı hayalin içinde bir araya getirip de yaşam buldurtmuyorsan hayatının içinde,

Unut mutluluğu sen.
Senin hayatının tamamı falanla filan.

Seni, senin hayatını sen gibi seveni sende onu onun hayatını o gibi seviyorsan eğer,
Hah tam da orada duracaksın işte.

Çünkü,
Sevgiyle tutuyla var olmayan var edilmeyen yaşatılmayan her şey yok olmaya mahkumdur bir gün.

Ve varsa o sevgi eğer yaşarsın hayatı doyasıya. Yaşarken de hayatını doyasıya birde bakarsın ki,
Gerisi,

Hiç bitmeyen ve de hiçbir zamanda bitmeyecek,
Ve de hiç takılmaman gereken,

Falan da filan falan da filan falan da filan…

Hiç yorum yok: