Taksitler falan
var. Varsa çocuklar, onların okul harçlık üst baş harcamaları istekleriyse hiç
bitmiyor filan. İş zaten pamuk ipliğinde bir didişme. Evin arabanın dertleri
falan. Yaşıyorsa yaşlılara ilgi alaka filan. Ehh bir iki arkadaş özlemi
buluşmaları. Trafik falansa ayrı bir dert tek başına. Zamlar piyasa zaten hepsi
ucu ucuna falan. Kafaya da takmışsın bir iki de bir şeyler alacaksın kendine
evine filan. Bunların hepsi yetmezmiş gibi sanki bir de üstüne karı koca
sevgili falan filan derken,
Ha bir de
aşk olsun sevgi olsun filan da dersen hani, bir koşturmaca bir hay huy falan
derken,
Herkesler
vakit mi kalıyor kendimize ait hayata filan diyorlar.
Kendi
yaşamlarını ayrı görüp ayrı hissediyorlar kendilerine ait hayatlarından.
Sanki kendi
hayatlarını kendilerini kurmamış da başkaları gelip kurmuş gibi şikayet falan da
ediyorlar kendi hayatlarından.
Kendi
hayatlarını zamanında kendileri kurup sonra da aslında yaşadıkları hayatı aslında
böyle de yaşamak istemediklerini filan iddia ediyorlar bugün neredeyse
insanlar.
Sanki zorla
yaptırılmış evlilikler falan mesela. E sen istedin de evlendin. Dağa mı
kaçırdılar seni de çok mecbur falan kaldın? Yoo…Veya zorla mı koydular o kadını
koynuna? Yoo…
Doğmuş
çocuklar var. Hem çok sevilen hem de arzu edilen hayatı yaşamaya sınırlar hatta
bazen de imkansızlıklar getiren. Senin çocuğun o. O çocuklarla hayatsa senin
hayatının,
Ta kendisi
falan diye düşünecek yerde, şikayetler filan.
Para
kısmında da öyle. O çocukları o okula sanki komşu falan yazdırmış da, sende
şimdi dertleniyorsun nasıl ödeyeceğiz filan diye.
İş de öyle.
Sanki zorla sokmuşlar seni o işe de şimdi de nasıl yırtacaksın falan sanki.
Sanki kanun
zoruyla bir yaşam standarttına oturtmuşlar seni filanda, sende o standarttın
dışına çıkarsan cezaya falan çarptırılacakmışsın gibi sanki.
Sanki o
vitrinde gördüğün şeyi sana zorla satıyorlar falanda sen de alınca doğal olarak
sıkıntıya filan düşüyorsun sanki.
O ev de öyle
o araba falan da öyle. Sanki zorla senin üstüne yapmışlar hepsini filan.
Hatta,
Ne yaşatmışsan,
ne kararlar vermişsen bugüne kadar sanki tamamı senin dışında gelişmiş gibi
sanki,
Falan filan.
Kendi
başımıza kararlar verip zamanında, sonra da günü gelip beğenmeyince o gün
verdiğimiz kararların sonuçlarını, o kararların sonuçlarını günü gelince yaşamın
tedavülünden kaldırılsın filan istiyoruz.
O zaman ki
aklım falan diye de bahaneler.
Hep geçmişle
geçmişten bugünlere taşınmışlarla taşımak zorunda olduklarımızla taşımak
zorunda olduğumuzu zannettiklerimizle hesaplaşmalar falan hala.
Hepsi birden
‘sen’sini bir türlü hazmedememekler filan.
İnsanoğlu
beceremiyor yaşamayı. Çok istediğine ulaştığında daha da çoklar için bilemiyor
duracağı yeri filan. Gönül ruh beden akıl senkronizasyonu beklentiler ve
yaşananlarda ahenk dışı falan çalışıyor sanki.
Hani bunu
buldum yakaladım demek oluyormuş, yaşasın o zaman daha da iyisini çokunu kesin bulurum
nasılsa falan diye de her halde.
O çokların
peşinde koştururken de buluyor belasını da bir yerlerde insanlar. Başlıyorlar
da yeniden söylenmeye falan o güne de geldiklerinde. O gün diye…
Sonrada,
Fit oluyorlar
filan artık o gün ellerinde ne varsa kapısına ne geliyorsa ne zaman ki boynuzu falan
da kırınca iyice bir yerde.
Ki,
Hep daha da
iyisinin çokun falan peşinde koşarken de kırılıyor illaki o boynuz bir
yerlerde. Bir yerlerde kırılmasa dahi biri gelip kırıyor zaten.
Geçmişimizin
kırıklıklarının etkilerini falan taşıdıkça bugünlere,
Bugünler de
yaşadığımız hayatı da olduğu gibi kabullenip olduğu gibi yaşayamayınca,
Yarınlara ümit
filan besleyecek hayal kuracak mecal dahi bırakmıyoruz kendimizde.
Geçmişimizin
bugünleri silip süpürmesine izin verirken, bugün yaşadıklarımızı da
zorunluluklar olarak gördükçe, bizlerde geleceğimizde yeniden amma
akılsızlıklar yapmışım o gün falan diye hayıflanacak günlere doğru adım adım da
gidiyoruz. Yeniden mi? Yeniden.
Kader filan
diye de tutturmuşuz ha bire kendi kendimize zamanında verdiğimiz kararların sonuçları
için filan da.
Kader
falansa konu,
O kader bir
tek hastalıklarda bir de ölümde falan. Kader varsa eğer.
Sevmediklerimizi
seviyormuş gibi yaşama inadı falan da aslında yaşananlara bir başka neden.
Sevmediklerimizi sevmeye, sevilesi yönlerini bulmak için verdiğimiz çabaları
özgürce düşünmeye hissetmeye adasak falan,
Kıvıracağız
bu işi.
Da,
Fit oluyoruz.
Fit olduğumuzu bile bile.
Fit
olduklarımızın diplerinde de çok sevgi yatmadığından bir gün elimizde
kalıveriyor kendi tercihlerimizin bizi mutsuz eden sonuçları. Yeniden mi?
Yeniden.
Sevgisiz çok
sevgisiz her şey çok eksikli oluyor. Hatta olmuyor bile.
Tam,
İçin,
Tam sevgi
şart.
Diğer
taraftaysa tam sevgiyle yaşayanların yaşantılarına özenip falan,
Tam sevgisizken
mutluluğun olamayacağını kabulleneceğimize, tam tam danslarının büyülerine
inanarak kapılarak tam olmasını filan bekliyoruz hayatımızın. Olmazlarda
gezinen mucizelerle.
Boş vermiş falan
da değiliz haa...
Boş
vermişliği yaşamak ayrı bir sanat dalı yaşamın. Boş vermek için hayatını
boşaltmayı falan becerebilmek göze almak filan gerekiyor önce.
Sorumlulukları
yüklene yüklene zamanında belki de bizim
taşıya bileceğimizden çok daha ağırlardan falan hem de,
Şimdilerdeyse
hayatı bugüne kadar yüklendiğimiz sorumluluklar kadar filan sanıyoruz zannediyoruz
sadece.
Sanınca
falan da,
Hayal kurmuyoruz.
Hayal kurmaktan korkuyoruz yeniden.
Kurmayınca da
hayalleri,
Sevgiler
falanda gelip geçiyorlar kenarımızdan kıyımızdan köşemizden. Ki, sevgiyi
besleyense hayallerdir. Ümitlerdir hep. Bunu bilemeden. Bilsek dahi
bilmemezliğe gelerek.
Birini
bekliyoruz.
O biri falan
da gelmiyor hiçbir zaman. Gelmiyor çünkü kalkanlarımızın ötesine geçemeyeceğini
iyi gösterip iyi anlatıyoruz etrafımıza, gelmeye kalktığı o an.
Zamanında
hayatımıza aldığımız soktuğumuz birileriyle, o yaşanmışlıkların etkileriyle de yaşıyoruz
hala. Bugün yaşadığımız birilerini eskilerde kalmış birileri zannederek falan da
olsa gerek ki,
Sonra,
Bir masa
insan. Bir toplantı bir parti dolusu insan,
Hepsi dertli
aslında. Dertleriyse sevgisizlikten yana falan. Tek başına olan falanda dertli,
çift başına filan olanda.
Amma
günlerini falan da gün ettiklerini iddia
ederlerken filan hem de.
Yalandan, yalandan olmasa dahi sevgiyle içten gelmeyen sahtemsi
gülücüklerle filan,
Oyalanıp falan yaşayıp
gidiyoruz.
Yaşamaksa bu durum, durumuz iyi de,
Sonra,
Bir masa insan. Bir toplantı bir parti bir sohbet dolusu filan
birileriyle. Hepsi de dertli sevgiden falan yana.
Sevgiyi,
Sevmedin mi,
Sevgiye güvenmedin mi,
Hayat oluyor sana falan filan.
Boş vermişliği hissetmeden sanki boş vermiş filan gibi
yaşamaksa hayatına atacağın en büyük kazık.
Boş vermediklerine de sarılmamaksa sımsıkı sevgiyle,
Yarınlara vardığın da,
O gün ki aklım olaydı falan diye de o gün filan diye de yeniden
hayıflanacakların. Yeniden mi? Yeniden.
Pişmanlık duymadan yaşamaksa, o da ayrı bir yaşam sanatı.
Kadere inanmıyorsan falan amma. Hayatını sevgiyle kucaklamayı ıskalamaksa asıl
pişmanlıklardır filan o gün de geldiğinde.
Pişmanlıklar duymamak içinse kendini çok sevmen gerekiyor
falan önce.
Ki kendini çok sevmiyorsan eğer,
Yaşadığın hayatı çok sevmiyorsan çok kabullenmemişsen eğer
kendini ve hayatını gönülden,
Senin ne kadar sevilebileceğini yaşadığın hayatın ne kadar
kabullenileceğini filan da hissedemiyorsun bir türlü. Kendin kendi hayatına
tutkuyla sarılmamışsan eğer,
Seni tutkularıyla sevenleri de hissedemiyorsun falan her
halde. Neyimi seviyor acaba diye? Her halde.
Pişmanlık duyulmayan hayran falan kalınan yaşanmış yaratılmış
kullanılan seyredilen hissedilen her neler var neler yoksa hayatta, en güzel
örneği de doğa,
Hepsi,
Sevgiyle var edilmişler. Ya çok tutkuyla seven birileri ya da
evren tarafından.
Çok sevgiyle hem de.
Bilemediğimizse,
Ismarlama ısmarlanmışlarla yaşanmıyor olması doyasıya hayran
kalınası hayatları.
Ki, sevgiyle yaşanıyor yaşatılıyor bir tek hayat doyasıya.
Yaşıyorsun doyasıya.
Gerisi,
Fit oldukların.
Fit olunanlar. O fit olan olunanlarsa falanlar filanlar.
Sevgiye,
İnanan yaşar,
İnanmayansa seyreder hayatı.
Biri mutluluğu çeker içine,
Diğeriyse mutsuzluk falan
kokar buram buram bir gün hiç istemese de.
Yaptıklarını düşündüklerini söylediklerini ve hissettiklerini,
Aynı hayalin içinde bir araya getirip de yaşam buldurtmuyorsan
hayatının içinde,
Unut mutluluğu sen.
Senin hayatının tamamı falanla filan.
Seni, senin hayatını sen gibi seveni sende onu onun hayatını o
gibi seviyorsan eğer,
Hah tam da orada duracaksın işte.
Çünkü,
Sevgiyle tutuyla var olmayan var edilmeyen yaşatılmayan her
şey yok olmaya mahkumdur bir gün.
Ve varsa o sevgi eğer yaşarsın hayatı doyasıya. Yaşarken de
hayatını doyasıya birde bakarsın ki,
Gerisi,
Hiç bitmeyen ve de hiçbir zamanda bitmeyecek,
Ve de hiç takılmaman gereken,
Falan da filan falan da filan falan da filan…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder