Bokunu
çıkaralım mı? Çıkaralım anasını satayım. Mutlulukla gelen huzur üç ayak üstünde
ancak istenilen kıvamda yaşanıp hissediliyor diye anlatıyor, deneyimlerle beslenen
akıl.
Bu üç ayağın
her biriyse birer üçgenmiş. Hem bağımsızlar birbirlerinden hem de bağlılarmış
birbirlerine mutlulukla gelen huzurun altında. Deniyor.
Üçgen
ayaklardan biri,
Sağlık güven
para üçgeni,
Bir başka
üçgen ayak,
Bilgi kültür
görgü üçgeni,
Bir diğer
ayaksa,
Sevgi sabır
hoşgörü üçgeni. Ymiş. Ve de,
Bu üç
üçgenin önce kendi içlerinde, sonra birbirleriyle ilişkilerinde ki dengeler
veya dengesizliklerde,
Kişinin
yaşadığı,
Mutluluğu
veya mutsuzluğu yani huzuru veya huzursuzluğunun şiddetini belirliyormuş. Diyor
yine aynı akıl.
Olumlu
olumsuz.
İlişkiler
neden bitermiş bir gün? Akıl,
Yukarıda ki
üçgenlerden sadece biri veya ikisinin iki ucunda yazanlar dahi aksadığı an unut
sen o ilişkinin geleceğini. Diyor.
Tüm
üçgenlerde ve de üçgenlerin tüm uçlarında yer alan kavramların dengeleriyle de
gelen ilişkiler yürüyüp gidiyorlarmış ömür boyu. Ha akıl bir de diyor ki,
Bu üç adet
üçgenin mutlulukla gelen huzura bağlandıkları noktada ki,
Alt platform
ise,
Yine bir
üçgen. Miş.
Duyarlılık
dokunma gülme.
Ne çok
kriter var? Mış.
Var.
Öyle. Diyor
akıl.
Kriterlerin
sayıları çok fazla olduğu için de, ilişkiler yürümüyorlar zaten. Miş.
İnsanoğlu
ilişkilerini illaki fiziksel özellikler ve şekiller esasına dayadığı için de ilişkiler
yürümüyorlarmış zaten.
Paraya yasladıkları için bazen.
Bazen
bilgiye kültüre yaslandıkları içinde.
Bazen sekse
yani dokunmaya sadece.
Bazen
eğlenceye, gülmeye yani.
Hiçbir
üçgenin hiçbir köşesi veya hadi daha da genişletelim hiçbir üçgenin tek başına
varlığı ve de,
Esas olana dönüştürülmesi
de yetersiz kalıyormuş bir zaman sonra yani geçen yıllar içinde.
Ki,
Gelişimi de
ekledin mi iki kişinin aynı mı? Yoksa ayrı yönlere doğru mu? Değişimiyle
ilgili,
Durum tam
bir kaosa dönüşüyor hissi veriyormuş insana. Diyor akıl yine.
Amma
meğerse,
Yine ve
ayrıca ve ilaveten tüm bunlardan bağımsız olarak,
Bunların
hiçbirini de ne tanıyor ne de biliyor, muş,
Aşksa. Aşk
diyor bunu bu sefer de.
Tüm bu
üçgenlerin, üç ayağın varlığından bile habersiz’miş. Diyor yine aşk.
Aşk,
Dümdüz canı
nasıl çekiyorsa yürüyüp gidiyormuş gönüllere dola dola.
Sarıldın mı
aşkına,
Ne
denklemler kalıyor’muş ne de aklı selim kararlar. Meğerse.
Ne var ne
yoksa yaşamımızda hepsini akla sığdırmaya çalışırken, bir tek aşkın aklı
ermiyor, muş,
Akla.
Çünkü,
Aşkta akıl
yok’muş zaten. Bu yüzden,
Aklın akılla
beceremediğini de aşk beceriyor’muş zaten.
Aşk için
gönlüne güvenenlerle,
Aşk için
aklına güvenenlerin arasında ki farkı da,
Aşkı
yaşayanlarla,
Aşkı akıl
etmeye çalışanlar olarak görüp yaşıyor’muşuz zaten hayatta. Meğerse.
Cesareti
olanlar aşkı yaşıyor’muş,
Aklına
sığınanlarsa aşkı seyrediyorlar’mış sadece.
Şart mıymış
aşkı yaşamak? Sorduk aşka,
Evet. Diyor.
Aşkla
sarılıp uyuyunca da,
Akılla gelen
hiçbir denklemse aşkla gelen huzurun mutluluğun yerini tutamıyor. Muş.
Çünkü,
İnsana kalp
çarpıntısı yaşatan özlemiyse hiçbir akıl,
Akıl
edemiyor. Muş. Bunu insan diyor.
Aşksa,
Özlemlerle
büyüyor coşuyor. Muş iyicene. Bunu da insan diyor.
Özlemse,
İnsanı eser
ediyor. Muş.
Esaretinse
en güzeliy’miş meğersem aşk.
Akıl,
Sır
erdiremezsen de. Ymiş.
Zaten
erdirmen de gerekmiyor. Muş. Meğerse. Yine insan diyor bunu da. Ve de yine insan
diyor ki,
Aşk,
Zaten,
Yazılamıyor’muş.
Yaşanıyor,
Muş,
Sadece.
İnsan mı? Ne
dediğini bilmiyor.
Yoksa,
Aşk mı
diyecek bir akıl bırakmıyor? Da,
İnsan,
Şaşırıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder