20 Ocak 2013 Pazar

AŞK'MIŞ

Bokunu çıkaralım mı? Çıkaralım anasını satayım. Mutlulukla gelen huzur üç ayak üstünde ancak istenilen kıvamda yaşanıp hissediliyor diye anlatıyor, deneyimlerle beslenen akıl.

Bu üç ayağın her biriyse birer üçgenmiş. Hem bağımsızlar birbirlerinden hem de bağlılarmış birbirlerine mutlulukla gelen huzurun altında. Deniyor.
Üçgen ayaklardan biri,

Sağlık güven para üçgeni,
Bir başka üçgen ayak,

Bilgi kültür görgü üçgeni,
Bir diğer ayaksa,

Sevgi sabır hoşgörü üçgeni. Ymiş. Ve de,
Bu üç üçgenin önce kendi içlerinde, sonra birbirleriyle ilişkilerinde ki dengeler veya dengesizliklerde,

Kişinin yaşadığı,
Mutluluğu veya mutsuzluğu yani huzuru veya huzursuzluğunun şiddetini belirliyormuş. Diyor yine aynı akıl.

Olumlu olumsuz.
İlişkiler neden bitermiş bir gün? Akıl,

Yukarıda ki üçgenlerden sadece biri veya ikisinin iki ucunda yazanlar dahi aksadığı an unut sen o ilişkinin geleceğini. Diyor.
Tüm üçgenlerde ve de üçgenlerin tüm uçlarında yer alan kavramların dengeleriyle de gelen ilişkiler yürüyüp gidiyorlarmış ömür boyu. Ha akıl bir de diyor ki,

Bu üç adet üçgenin mutlulukla gelen huzura bağlandıkları noktada ki,
Alt platform ise,

Yine bir üçgen. Miş.
Duyarlılık dokunma gülme.

Ne çok kriter var? Mış.
Var.

Öyle. Diyor akıl.
Kriterlerin sayıları çok fazla olduğu için de, ilişkiler yürümüyorlar zaten. Miş.

İnsanoğlu ilişkilerini illaki fiziksel özellikler ve şekiller esasına dayadığı için de ilişkiler yürümüyorlarmış zaten.
Paraya  yasladıkları için bazen.

Bazen bilgiye kültüre yaslandıkları içinde.
Bazen sekse yani dokunmaya sadece.

Bazen eğlenceye, gülmeye yani.
Hiçbir üçgenin hiçbir köşesi veya hadi daha da genişletelim hiçbir üçgenin tek başına varlığı ve de,

Esas olana dönüştürülmesi de yetersiz kalıyormuş bir zaman sonra yani geçen yıllar içinde.
Ki,

Gelişimi de ekledin mi iki kişinin aynı mı? Yoksa ayrı yönlere doğru mu? Değişimiyle ilgili,
Durum tam bir kaosa dönüşüyor hissi veriyormuş insana. Diyor akıl yine.

Amma meğerse,
Yine ve ayrıca ve ilaveten tüm bunlardan bağımsız olarak,

Bunların hiçbirini de ne tanıyor ne de biliyor, muş,
Aşksa. Aşk diyor bunu bu sefer de.

Tüm bu üçgenlerin, üç ayağın varlığından bile habersiz’miş. Diyor yine aşk.
Aşk,

Dümdüz canı nasıl çekiyorsa yürüyüp gidiyormuş gönüllere dola dola.
Sarıldın mı aşkına,

Ne denklemler kalıyor’muş ne de aklı selim kararlar. Meğerse.
Ne var ne yoksa yaşamımızda hepsini akla sığdırmaya çalışırken, bir tek aşkın aklı ermiyor, muş,

Akla.
Çünkü,

Aşkta akıl yok’muş zaten. Bu yüzden,
Aklın akılla beceremediğini de aşk beceriyor’muş zaten.

Aşk için gönlüne güvenenlerle,
Aşk için aklına güvenenlerin arasında ki farkı da,

Aşkı yaşayanlarla,
Aşkı akıl etmeye çalışanlar olarak görüp yaşıyor’muşuz zaten hayatta. Meğerse.

Cesareti olanlar aşkı yaşıyor’muş,
Aklına sığınanlarsa aşkı seyrediyorlar’mış sadece.

Şart mıymış aşkı yaşamak? Sorduk aşka,
Evet. Diyor.

Aşkla sarılıp uyuyunca da,
Akılla gelen hiçbir denklemse aşkla gelen huzurun mutluluğun yerini tutamıyor. Muş.

Çünkü,
İnsana kalp çarpıntısı yaşatan özlemiyse hiçbir akıl,

Akıl edemiyor. Muş. Bunu insan diyor.
Aşksa,

Özlemlerle büyüyor coşuyor. Muş iyicene. Bunu da insan diyor.
Özlemse,

İnsanı eser ediyor. Muş.
Esaretinse en güzeliy’miş meğersem aşk.

Akıl,
Sır erdiremezsen de. Ymiş.

Zaten erdirmen de gerekmiyor. Muş. Meğerse. Yine insan diyor bunu da. Ve de yine insan diyor ki,
Aşk,

Zaten,
Yazılamıyor’muş.

Yaşanıyor,
Muş,

Sadece.
İnsan mı? Ne dediğini bilmiyor.

Yoksa,
Aşk mı diyecek bir akıl bırakmıyor? Da,

İnsan,
Şaşırıyor.

Hiç yorum yok: