18 Ocak 2013 Cuma

32. GÜN GELİNCE...

Kim ve ne olursan ol, miladi takvimlerin göstermediği o 32. gün illaki geliyor, zamanı gelince. Ve de geldiğinde de, ya beyin ölüyor, bazen önce. Ya da önce kalp duruyor, beyin sonra ölüyor. Hiç fark etmez zaten o saatten sonra da hangisi ölüyor önce diye de.

Ne var ne yoksa bildiğin gördüğün ezberlediğin öğrendiğin şartlandığın inandığın hayata bakışın sevgilerin aşkın kızgınlıkların neşelerin iyiliklerin hinliklerin sevdiklerin sevmediklerin,
Ne var ne yoksa hepsi bir anda puff diye yok olup gidiyorlar.

Ölüm harici hiçbir şey sonlandıramıyor hiçbir şeyi böyle bir anda.
Sonra? Patron kalanlara sabır versin. Temenniler bölümü. Sonra?

Sonrası yok.
Sonrası,

Haftası ayı kırkı çıktı,
Bir yıl oldu bile,

Sonra?
Yaa kaç yıl oldu?

Amma geçti yıllar yahu.
Çok olmuş bee…

İnsan alışıyor.
Ölenle ölünmüyor.

Olan gidene oluyor.
Evet,

Olan gidene oluyor amma giden de gittiğini bilmiyor zaten. Kendine ağlarsın zaten ölümlerde.
En büyük dersiyse,

Giden giderken ölümle veriyor hepimize yaşamla ilgili.
Yaşamımız boyu hep niyetlenip,

Amma,
Hiç almadığımız almak istemediğimiz tek dersse,

Yine ölümün verdiği ders bizlere.
Hep o da olsun şu da olsun ki sonra onu da yaşarız bunu da yaparız demeler.

Bahanelerse çok. Sen iste.
Hadi şimdi diyen yok esas. O hadileri önce kendimize demiyoruz bir kere.

Ulan iki satır keyfini sürmek varken hayatın, hazır el ayak tutarken de,
Henüz yaşarken de,

Hesaplar kitaplarsa yığınla.
Hiçbir zaman hesap edemediğimiz ve kitabına ise bir türlü hiçbir şekilde uyduramadığımız ölümse,

Her an ensemizde.
Gününün zamanının ne gün nerede bizi de alıp götüreceği belli olmayan,

Ölüme ölümün kendine,
Bakmasını iyi bilirsen, yaşamına hala yaşıyor olduğunu çok önem verip yeniden yön verip kurtarıyorsun hayatını.

Hayat kurtarıyor aslında yani ölüm. Görmesini bilene anlayana.
Niyetler niyetler üstüne amma yine de en almadığımız dersse o kadar basit ki.

Ölüm,
Tek bir şey öğretiyor bizlere.

O da,
Siktiri çekmek lazım diyor her şeye. Yaşamana bak, keyfine bak önce diyor, sakın ıskalama kaçırma fırsatları diyor,

O an gelip de,
Hayat,

Siktiri çekmeden evvel bizlere.
Her canlı bir gün ölümü tadacaktır.

Doğru. Doğru da,
Her canlıysa yaşamın onun kapısının önüne kadar taşıdığı güzellikleri tatmadan tadamadan da çekip gidiyor amma.

Erteledim.
Erteledin.

Erteledik,
Diye diye.

Aklımız almıyor ölümleri.
Amma,

Yine aynı aklımız yaşamın kıymetini de anlayamıyor bir türlü.
Yaşam dersi konulmalı çocuklar için okullarda. Anaokullarından başlayıp hem de. Ergenlere de kurslar açılmalı hızlandırılmış. Yaşama nasıl bağlanır? Yaşam nasıl sevilir? Diye.

Sevdirdin mi bir kez yaşamı öğrettin mi yaşamın ne denli değerli olduğunu insanlara,
Keşke,

Kelimesi yok olur gider bir gün insanların sözlüklerinden.
Ki,                                                                                       

Keşkeleri yok etmedikçe de sakın,
Hayatı tam manasıyla yaşadığını da boş yere,

İddia etme.
Ölüyorsun ulen illaki,

Sen hiçbir zaman,
Ölmeyeceksin zannetsen de.

Say bakalım kaç yaz kaç sonbahar kaç kış kaç ilkbahar kalmış daha yaşayacağın? Bırak mevsimleri, kaç ay kaç hafta hatta kaç gün?
Var mı sayılarda kesin garantin?

Yok.
Hadi,

Şimdi götün yiyorsa ertele yine.
De ki,

Ölmeden evvel,

Şu an son dakikan son saniye,

Hadi, de bakalım soruyorum,
İlk aklına gelen,

Hangi,
Keşke?

Sıçtın.
İttir et demedim.

Dötün de demedim,
Mıçtın da.

Bile bile.
Ağzım bozuk benim.

Keşke yerine,
Yerse.

Zaten hep ya yemezse diye değil mi?
Onca keşke. Peki,

Ya yiyormuşsa,

Meğerse?

Tam sıçtın bu sefer keşke keşke diye diye,

Tam da gider ayak hem de.

Amma tu leyt artık şekerim...

Artık kısmetse,

Bir sonra ki sefere.

O da, dönüş için yer bulursan gemide...

Hiç yorum yok: