Brezilya
kültürü sanatı desteklemek için çalışan yoksul vatandaşlarına her ay 25 dolar
ödemeye karar vermiş. Adı, kültür ve sanat harçlığı. Sinemaya tiyatroya
gidebilsinler diye. Kitap okusunlar diye. Devlete yıllık maliyeti 3,5 milyar
dolar bu kararın. Aslında yazı bitti ruhuna düşkün, averaj ve üstü aklı olan
insanlar için.
Başka yapacak şey yok diyen de var, amma çok heyecanlı diyenlerde.
Diyor ki,
Kültür
Bakanı Marta Suplicy,
‘Bütün
gelişmiş ülkelerde kültür, ekonomide kilit rol oynar’.
Yine diyor
ki bakan,
‘Şimdi de
ruh için gıda sağlıyoruz’.
Yazıyı iki
de bir ya Brezilya Devleti verdiği kararla ya da kültür bakanı bitiriyor
aslında.
Yine bitti
yazı.
‘Ruh için
gıda’. O gıdaysa sanat kültür. Bak sen hele. Lafa da bak sen hele.
Ruhları
beslemeden diyor ekonomiyi sağlam temellere oturtamazsın diyor.
Ruhu
olduğunu fark eden toplumlarla, ruhu olduğunu bile farkında olmayan ruhsuz
toplumlar nasıl da ayrışmaya başladılar gezegende?
Müthiş.
Bizim
topraklardaysa ruhları beslemek istiyorsan ya geçmişin kahramanlık hikayelerini
tekrar eder durursun,
Ya da dine
sarılırsın.
Bizim
toprakların insanları sanatla kültürle besleyemezler ruhlarını çünkü.
Çünkü,
Ruhları
cücük kadardır. Kahramanlık hikayeleri ve de dinle ancak bu kadar beslenir
ruhlar. Cücük kalırlar. Güdük kalırlar.
Bizim
topraklarda ruhları besleme telaşı olmadığından,
İnsanlar
karın ve kasık bölgelerini besleyerek yaşam bulabilirler ancak hayatları
içinde.
Kasık ve
karın bölgeleri de ancak parayla beslenince,
Esas olan
paradır yaşam içinde varlığınızı, var olduğunuzu kanıtlaya bilmek adına.
Bizde bilgi sanat
kültür esas olan değildir. Çünkü bilgiyle sanatla kültürle bırak hayatını kazanmayı,
karnını bile doyuramazsın bizim topraklarda. Ek iş şart.
Arz talep
meselesi. Bilgiyi sanatı kültürü arz edip para kazanabilmek için,
Önce,
Bilgi sanat ve
kültüre talep olması gerekir.
Böyle bir
talep yoksa o toplumda, bilginin sanatın kültürün kendini tatminden kendini
keyiflendirmekten öte hiçbir değeri de olmaz zaten bir avuç insan için bile.
Ki,
Karın ve
kasık bölgeleriyle tatmin olup, keyfi yerine gelen toplumlarsa fersah fersah
uzaktırlar bilgi sanat ve kültürle yaşanacak tatmin ve keyiflerin insana
verdiği mutluluktan hazdan yana.
Karın ve
kasık bölgesinde ki tatmine olan düşkünlüğün bir sonucu da sevgiden ve aşktan
uzaklaşmaktır da zaten. Sevgi ve aşka olan yakınlığımız da, diziler kadar zaten.
İlkokul
müsameresi kıvamında yazılan senaryolardan yapılan dizilerin bu denli seyirci
bulmasının da nedenidir bu aynı zamanda.
Brezilya
dizileriyle TRT’nin başlattığı televizyonda dizi hayatından bugünlere kadar aşılan
yolda gelinen noktaysa,
Dizilerin
artık yerli yapım olması, birde köle Isaura yerine de şimdilerde yerli kölelerin
oynuyor olmasıdır dizilerde.
Soruyorum
insanlara neden seyrediyorsunuz bu dizileri diye?Başka yapacak şey yok diyen de var, amma çok heyecanlı diyenlerde.
Dizi
seyretmekten başka yapacak bir şeyi olmamak ve de heyecanı dizilerde aramak,
Ne kadar sığ
bir yaşam sürdürmekte olduğunun da kanıtıdır bir toplum için.
Brezilya
gibi dizileriyle dünya dizi tarihine damgasını vurmuş bir ülkeyse,
Üstünden
geçen onlarla yıl sonunda değişip gelişerek,
Kültür ve
sanat için yoksula harçlık dağıtırken bugünlerde,
Bizim
ülkedeyse,
İnsanlar ne
tiyatroların yolunu bilirler ne kitap okumaktadırlar, hatta içinde aşk seks kan
dehşet sahneleri yoksa ne de sinemaya giderler.
Taklit
etmekle,
Gelişerek
yenilikleri keşfetmek arasında ki farktır bu.
Taklitlerle
yaşam bulan ruhlar hep aynı kalıp aynıları tekrar ederlerken,
Yenilikler
peşinde koşturan ruhlarsa yeniliklerle yaşamlarını zenginleştirir renklendirirler.
Fark budur işte. Köhneliğin süslenerek parlatılmaya çalışması. Yeninin ışıldaması.
Bu yüzden
bizim topraklardan çıkmış kişisel yetenekleri ile dünya sanatına damgasını vurmuş
sanatçıları da önemsemeyiz. Adlarını bile bilmeyiz. Eğer ki isimleri siyasi bir
tartışmaya veya bir aşk skandalına karışmamışsa.
Bu yıllarda
en popülerlerinden biri olan ve adının artık ezbere bilindiği Fazıl Say’ın kaç
eserini dinlemiştir acaba Fazıl Say ismini ezbere bilen Türk milleti?
Veya yarım
asırdan fazla bir süredir üreten Yaşar Kemal’in kaç romanını okumuşturlar acaba?
Veya Abidin
Dino kimdir bilen var mıdır acaba?
Veya laflarını
elden ele gezdirenler Aziz Nesin’in kaç hikayesini defalarca okumuşlardır ve de
en çok hangi hikayelerini severler acaba?
Genco
Erkal’ı kaç kişi tanıyor ve kimdir ne iş yapar biliyorlar mı acaba?
Geçtim
Hikmet Şimşek’i, Gürer Aykal ne ifade eder acaba bu ülkenin insanlarına?
Veya
Tuluyhan Uğurlu diye bir insanın adını hiç duymuşlar mıdır acaba?
Amma,
Kıvanç
Tatlıtuğ’yu herkes bilir. Oynadığı dizileri de ezbere sayar. Beren Saat’i,
Necati Şaşmaz’ı da ezbere bilirler amma. Ve de onlara sanatçı derlerken, yukarıda
adı geçenlerden ve de veya onların eserlerinden bi haberdirler amma.
Dünya insanı
olmakla,
Bir evin bir
ülkenin insanı olmak arasında ki fark,
Eve o ülkeye
olan sadakat değildir.
Dünya insanı
olmak ancak kültür ve sanatla ve bilgiyle olur. Önce sanata kültüre bilgiye duyulan
sadakatle olur.
Sen sanatla
kültürle bilgiyle donan, önce insan ol dünyanın her yerinde, sonra istersen
evinin insanı ol istersen bir milletin parçası. Kime ne.
Ki,
Sadece
evinin milletinin insanı olmakta yanlış değil. Yanlış yok.
Eksik var
sadece.
O eksikliği
hissetmeyen toplumların devletleriyse sanatı kültürü desteklemezler amma. Diğer
tarafta,
O eksiğin,
Ruhun gıdası
olduğu bilincinde olan toplumların devletleriyse önce kültürü sanatı destekler,
yetmez kültür sanat harçlığı dağıtırlar bir de vatandaşlarına ki,
Karınlar ve
kasık bölgelerinden öte,
Esas ruhları
beslensin tatmin olsunlar diye önce.
Ruhları
beslenmeyen insanlardan oluşan toplumların insanları yaşamı ekonomik
standartlarının çizdiği sınırlar içinde zannederler.
Yani esas
olan paradır. Bizde dağıt o parayı insanlara, ya bir karı peşinde daha koşmak
(onların tabiri beni bağlamaz) için harcarlar, ya kuaföre ya da kebapçıya.
Hatta biriktirip ayakkabı alanı bile çıkar. Marka. Outletten.
Ruhları
sanatla kültürle beslenen toplumların insanları içinse para sadece yaşam içinde
ki konforlarının sınırlarını belirler.
Çünkü sanat
ve kültürün sınırsızlığının içinde o kadar mutlu ve huzurludur ki ruhları,
Parayla
gelen konforların etkileri cücük ve güdük kalırlar ruhlarının beslenmesi adına. Tersin
tersi yani.
Bırakın
koyun her şeyi bir kenara,
Sadece restoranlara
akıttığınız paralarla sanata ve kültüre harcadığınız paraları yazın alt alta
iki ayrı sütunda bir kağıda,
Toplayın.
Bakın toplamların arasında ki farka,
Arada ki
fark,
Sizi anlatır
sizlere.
O fark,
Ruhunuza
olan düşkünlüğünüzü de anlatır.
Ruhuna
düşkün olmayan insanlarsa sevgiyi hissedip yaşayamadıkları içinde,
Zengininin
dahi mutsuz olduğu bir toplum oluşur, mutsuz bir toplumda yaşar gidersiniz de böylece.
Çünkü parayla mutlu olunur sanılır bu nevi toplumlarda.
Mutluluğu
paranın hayatımıza taşıdığı konforlara endekslediğimiz sürece,
Sanatın
kültürün yanından bile geçmekse hiç gelmez aklımıza. Gelse de, daha da çok para
kazanmak adına sanata kültüre ayıracak ne vakit kalır ne de mecal zaten insanda.
Paraya
kavuşmanın ve de de ki kavuştun, o parayı elde tutmak telaşının da insan ruhunu
nasıl da yok ettiğinden hiç mi hiç haberimiz olmaz zaten bu durumda da. Belki
bir gün olur. O günde göçmek üzere oluruz muhtemelen bu dünyadaki yaşamdan. Ben
göçmeden evvel bu dünyadan,
Göçmeye
karar verdim. Bu ülkeden.
Bir ülkeden
göçmek için bir başka ülkeye göçmen de gerekmiyor.
Dünyaya
göçmeye karar verdim.
Benim gibi
insanların dünyasına.
Benim gibi
olmayanların yaşamlarının içinden sıyrılarak çıkıp gitmek bu bir nevi.
Sanatla
kültürle bilgiyle beslenen ruhumun gıda harçlığını da kendim koyup kendi
cebime.
Paraya
sırtımı dönmesem de,
Her geçen
gün sevgiye daha da dönüyor yüzüm zaten.
Sanatı
doğurana yani. Sanatı besleyen kültüre de.
Sevginin
konforu yetiyor artık bana.
Hem de,
Her an
dünyanın her yerinde,
Harçlık bile
istemiyor üstüne üstlük,
Bedava.
Bir sevdiğim
olsun,
Bir de
sevenim,
Yeter.
O da var
zaten.
Ve de,
Hiçbir şekilde
aidiyet duygumda kalmadı ve de yok artık, yok o ülke yok bu millet diye de.
İnsan gibi
insan olayım doğru düzgün bu,
Gezegende,
Yeter da
artar bile.
İnsan olamadan
doğru düzgün önce,
Vatanda hikaye,
Millet de…
Yanılıyor muyum?
Hayır, yanılmıyorsun diyorsanız eğer, hep beraber göçüyoruz demektir zaten.
Evetse amma
cevabınız,
Yazıklar
olsun ki bana,
Eksiğim çok büyük,
Ben insanlık
ne demek ne bilmişim ne de anlamışım,
İnsanlıktan da
zaten bi haberim hala demek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder