24 Ocak 2013 Perşembe

RUHUNA HARÇLIK

Brezilya kültürü sanatı desteklemek için çalışan yoksul vatandaşlarına her ay 25 dolar ödemeye karar vermiş. Adı, kültür ve sanat harçlığı. Sinemaya tiyatroya gidebilsinler diye. Kitap okusunlar diye. Devlete yıllık maliyeti 3,5 milyar dolar bu kararın. Aslında yazı bitti ruhuna düşkün, averaj ve üstü aklı olan insanlar için.

Diyor ki,
Kültür Bakanı Marta Suplicy,

‘Bütün gelişmiş ülkelerde kültür, ekonomide kilit rol oynar’.
Yine diyor ki bakan,

‘Şimdi de ruh için gıda sağlıyoruz’.
Yazıyı iki de bir ya Brezilya Devleti verdiği kararla ya da kültür bakanı bitiriyor aslında.

Yine bitti yazı.
‘Ruh için gıda’. O gıdaysa sanat kültür. Bak sen hele. Lafa da bak sen hele.

Ruhları beslemeden diyor ekonomiyi sağlam temellere oturtamazsın diyor.
Ruhu olduğunu fark eden toplumlarla, ruhu olduğunu bile farkında olmayan ruhsuz toplumlar nasıl da ayrışmaya başladılar gezegende?

Müthiş.
Bizim topraklardaysa ruhları beslemek istiyorsan ya geçmişin kahramanlık hikayelerini tekrar eder durursun,

Ya da dine sarılırsın.
Bizim toprakların insanları sanatla kültürle besleyemezler ruhlarını çünkü.

Çünkü,
Ruhları cücük kadardır. Kahramanlık hikayeleri ve de dinle ancak bu kadar beslenir ruhlar. Cücük kalırlar. Güdük kalırlar.

Bizim topraklarda ruhları besleme telaşı olmadığından,
İnsanlar karın ve kasık bölgelerini besleyerek yaşam bulabilirler ancak hayatları içinde.

Kasık ve karın bölgeleri de ancak parayla beslenince,
Esas olan paradır yaşam içinde varlığınızı, var olduğunuzu kanıtlaya bilmek adına.

Bizde bilgi sanat kültür esas olan değildir. Çünkü bilgiyle sanatla kültürle bırak hayatını kazanmayı, karnını bile doyuramazsın bizim topraklarda. Ek iş şart.
Arz talep meselesi. Bilgiyi sanatı kültürü arz edip para kazanabilmek için,

Önce,
Bilgi sanat ve kültüre talep olması gerekir.

Böyle bir talep yoksa o toplumda, bilginin sanatın kültürün kendini tatminden kendini keyiflendirmekten öte hiçbir değeri de olmaz zaten bir avuç insan için bile.
Ki,

Karın ve kasık bölgeleriyle tatmin olup, keyfi yerine gelen toplumlarsa fersah fersah uzaktırlar bilgi sanat ve kültürle yaşanacak tatmin ve keyiflerin insana verdiği mutluluktan hazdan yana.
Karın ve kasık bölgesinde ki tatmine olan düşkünlüğün bir sonucu da sevgiden ve aşktan uzaklaşmaktır da zaten. Sevgi ve aşka olan yakınlığımız da, diziler kadar zaten.

İlkokul müsameresi kıvamında yazılan senaryolardan yapılan dizilerin bu denli seyirci bulmasının da nedenidir bu aynı zamanda.
Brezilya dizileriyle TRT’nin başlattığı televizyonda dizi hayatından bugünlere kadar aşılan yolda gelinen noktaysa,

Dizilerin artık yerli yapım olması, birde köle Isaura yerine de şimdilerde yerli kölelerin oynuyor olmasıdır dizilerde.
Soruyorum insanlara neden seyrediyorsunuz bu dizileri diye?

Başka yapacak şey yok diyen de var, amma çok heyecanlı diyenlerde.

Dizi seyretmekten başka yapacak bir şeyi olmamak ve de heyecanı dizilerde aramak,
Ne kadar sığ bir yaşam sürdürmekte olduğunun da kanıtıdır bir toplum için.

Brezilya gibi dizileriyle dünya dizi tarihine damgasını vurmuş bir ülkeyse,
Üstünden geçen onlarla yıl sonunda değişip gelişerek,

Kültür ve sanat için yoksula harçlık dağıtırken bugünlerde,
Bizim ülkedeyse,

İnsanlar ne tiyatroların yolunu bilirler ne kitap okumaktadırlar, hatta içinde aşk seks kan dehşet sahneleri yoksa ne de sinemaya giderler.
Taklit etmekle,

Gelişerek yenilikleri keşfetmek arasında ki farktır bu.
Taklitlerle yaşam bulan ruhlar hep aynı kalıp aynıları tekrar ederlerken,

Yenilikler peşinde koşturan ruhlarsa yeniliklerle yaşamlarını zenginleştirir renklendirirler. Fark budur işte. Köhneliğin süslenerek parlatılmaya çalışması. Yeninin ışıldaması.
Bu yüzden bizim topraklardan çıkmış kişisel yetenekleri ile dünya sanatına damgasını vurmuş sanatçıları da önemsemeyiz. Adlarını bile bilmeyiz. Eğer ki isimleri siyasi bir tartışmaya veya bir aşk skandalına karışmamışsa.

Bu yıllarda en popülerlerinden biri olan ve adının artık ezbere bilindiği Fazıl Say’ın kaç eserini dinlemiştir acaba Fazıl Say ismini ezbere bilen Türk milleti?
Veya yarım asırdan fazla bir süredir üreten Yaşar Kemal’in kaç romanını okumuşturlar acaba?

Veya Abidin Dino kimdir bilen var mıdır acaba?
Veya laflarını elden ele gezdirenler Aziz Nesin’in kaç hikayesini defalarca okumuşlardır ve de en çok hangi hikayelerini severler acaba?

Genco Erkal’ı kaç kişi tanıyor ve kimdir ne iş yapar biliyorlar mı acaba?
Geçtim Hikmet Şimşek’i, Gürer Aykal ne ifade eder acaba bu ülkenin insanlarına?

Veya Tuluyhan Uğurlu diye bir insanın adını hiç duymuşlar mıdır acaba?
Amma,

Kıvanç Tatlıtuğ’yu herkes bilir. Oynadığı dizileri de ezbere sayar. Beren Saat’i, Necati Şaşmaz’ı da ezbere bilirler amma. Ve de onlara sanatçı derlerken, yukarıda adı geçenlerden ve de veya onların eserlerinden bi haberdirler amma.
Dünya insanı olmakla,

Bir evin bir ülkenin insanı olmak arasında ki fark,
Eve o ülkeye olan sadakat değildir.

Dünya insanı olmak ancak kültür ve sanatla ve bilgiyle olur. Önce sanata kültüre bilgiye duyulan sadakatle olur.
Sen sanatla kültürle bilgiyle donan, önce insan ol dünyanın her yerinde, sonra istersen evinin insanı ol istersen bir milletin parçası. Kime ne.

Ki,
Sadece evinin milletinin insanı olmakta yanlış değil. Yanlış yok.

Eksik var sadece.
O eksikliği hissetmeyen toplumların devletleriyse sanatı kültürü desteklemezler amma. Diğer tarafta,

O eksiğin,
Ruhun gıdası olduğu bilincinde olan toplumların devletleriyse önce kültürü sanatı destekler, yetmez kültür sanat harçlığı dağıtırlar bir de vatandaşlarına ki,

Karınlar ve kasık bölgelerinden öte,
Esas ruhları beslensin tatmin olsunlar diye önce.

Ruhları beslenmeyen insanlardan oluşan toplumların insanları yaşamı ekonomik standartlarının çizdiği sınırlar içinde zannederler.
Yani esas olan paradır. Bizde dağıt o parayı insanlara, ya bir karı peşinde daha koşmak (onların tabiri beni bağlamaz) için harcarlar, ya kuaföre ya da kebapçıya. Hatta biriktirip ayakkabı alanı bile çıkar. Marka. Outletten.

Ruhları sanatla kültürle beslenen toplumların insanları içinse para sadece yaşam içinde ki konforlarının sınırlarını belirler.
Çünkü sanat ve kültürün sınırsızlığının içinde o kadar mutlu ve huzurludur ki ruhları,

Parayla gelen konforların etkileri cücük ve güdük kalırlar ruhlarının beslenmesi adına. Tersin tersi yani.
Bırakın koyun her şeyi bir kenara,

Sadece restoranlara akıttığınız paralarla sanata ve kültüre harcadığınız paraları yazın alt alta iki ayrı sütunda bir kağıda,
Toplayın. Bakın toplamların arasında ki farka,

Arada ki fark,
Sizi anlatır sizlere.

O fark,
Ruhunuza olan düşkünlüğünüzü de anlatır.

Ruhuna düşkün olmayan insanlarsa sevgiyi hissedip yaşayamadıkları içinde,
Zengininin dahi mutsuz olduğu bir toplum oluşur, mutsuz bir toplumda yaşar gidersiniz de böylece. Çünkü parayla mutlu olunur sanılır bu nevi toplumlarda.

Mutluluğu paranın hayatımıza taşıdığı konforlara endekslediğimiz sürece,
Sanatın kültürün yanından bile geçmekse hiç gelmez aklımıza. Gelse de, daha da çok para kazanmak adına sanata kültüre ayıracak ne vakit kalır ne de mecal zaten insanda.

Paraya kavuşmanın ve de de ki kavuştun, o parayı elde tutmak telaşının da insan ruhunu nasıl da yok ettiğinden hiç mi hiç haberimiz olmaz zaten bu durumda da. Belki bir gün olur. O günde göçmek üzere oluruz muhtemelen bu dünyadaki yaşamdan. Ben göçmeden evvel bu dünyadan,
Göçmeye karar verdim. Bu ülkeden.

Bir ülkeden göçmek için bir başka ülkeye göçmen de gerekmiyor.
Dünyaya göçmeye karar verdim.

Benim gibi insanların dünyasına.
Benim gibi olmayanların yaşamlarının içinden sıyrılarak çıkıp gitmek bu bir nevi.

Sanatla kültürle bilgiyle beslenen ruhumun gıda harçlığını da kendim koyup kendi cebime.
Paraya sırtımı dönmesem de,

Her geçen gün sevgiye daha da dönüyor yüzüm zaten.
Sanatı doğurana yani. Sanatı besleyen kültüre de.

Sevginin konforu yetiyor artık bana.
Hem de,

Her an dünyanın her yerinde,
Harçlık bile istemiyor üstüne üstlük,

Bedava.
Bir sevdiğim olsun,

Bir de sevenim,
Yeter.

O da var zaten.
Ve de,

Hiçbir şekilde aidiyet duygumda kalmadı ve de yok artık, yok o ülke yok bu millet diye de.
İnsan gibi insan olayım doğru düzgün bu,

Gezegende,
Yeter da artar bile.

İnsan olamadan doğru düzgün önce,
Vatanda hikaye,

Millet de…
Yanılıyor muyum? Hayır, yanılmıyorsun diyorsanız eğer, hep beraber göçüyoruz demektir zaten.

Evetse amma cevabınız,
Yazıklar olsun ki bana,

Eksiğim çok büyük,
Ben insanlık ne demek ne bilmişim ne de anlamışım,

İnsanlıktan da zaten bi haberim hala demek…

Hiç yorum yok: