26 Ocak 2013 Cumartesi

''1'' GÜN DÖNERİM...BANA MÜSADE...

-         Daha çok anlat, dedim.
-         Hoşuna gidiyor mu?
-         Çok…Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.
-         Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?
-         Gider gibi yaparız…

Bende gider gibi yapacağım. Yine.
Bana kalsa elimden gelse hayallerimden vazgeçip, kalıp burada belki de yüz milyonlarca kilometre daha hiç durmadan konuşurum da. Anlatırım da.

Benzinim yetmez biliyorum ben de,
O yüzden gider gibi yapacağım zaten bende Zeze gibi. Hayallerime.

Şeker Portakalı’nı okuduğumda herhalde onlu yaşlarımın başıydı. O gün Zeze’mi oldum yoksa Zeze doğdum da Zeze’de kendimi mi buldum bilmiyorum. Amma,
O gün bugün gider gibi yapıyorum hep.

Amma lafım bitmiyor bir türlü, gidemiyorum da.
Gidemeyerek amma gitmeyi çok isteyerek geçti bunca yılım. Olsun bende hayallerini kuruyorum hep gitmenin.

Gidiyorum da hep aslında,
Hayallerime her daldığımda. Nerelere gidiyorum, neler oluyorum oralarda bir bilseniz.

Anlatıyorum da. Hepsini. Hepsini değil, bazılarını galiba. O bazılarının haricinde kalanları anlatmaya gidiyorum kendime. Zeze’den tek farkım benim portakal fidanımsa hep yanımda. Onu hiç ayırmıyorum yüreğimin gözünün önünden.
Ayırırsam çok fena. Keserler. Zeze’den biliyorum. Hem Zeze hem de ben yaşamın gerçekleriyle çok içli dışlı olduk belki de ta çocukken hem de. İkimizde bir çok insanın göremediklerini gördük, hissettik bu nedenle galiba.

Erkenden büyüdük. Çocukken hem de. Büyüdükçe de çocuklaştık iyice.
Erkenden büyüyünce çocukken hem de,

Sonrada büyürken çocuklaştıkça gittikçe,
Söyleyecek çok sözün anlatacak çok lafın oluyor. Büyüdükçe o çocuk  gönlünle daha da çok görüp daha da çok hissettiğinden,

Daha da çok kabarıp duruyor gittikçe çocuklaşan o yüreğin de. Aklında coşuyor ha bire. Çocuk aklı işte.
Sonra da,

Yaramaz oluyorsun ister istemez. Her bir yaramazlığından sonra da yiyip dayakları oturuyorsun aşağıya, yaramazlık denilenlerin dediklerinin insan yaşamının insanca yaşamın ta kendisi olduğunu hiç fark edememişlerden. Amma bir gerçeğin daha var ki,
İnsanı insan eden kendi bildiğin gibi yaşamaktan yana,

Değil mi ki Zeze hiç vazgeçmedi,
Ben de vazgeçmedim hiç Zeze gibi.

Vazgeçmeyeceğimde.
Çok şey öğrendim Zeze’den. Belki de zaten bildiklerimi fark ettim Zeze sayesinde. İster o öğretmiş olsun ister ben zaten biliyor olayım, hiç fark etmez. Bildiklerimle bildirilenler ve hissettiklerimle hissetmemi istedikleri arasında ki farkı fark etmeyi, fark edebilmeyi, o farkıysa doyasıya yaşamayı öğrendim Zeze’den o kesin amma. En fazla dayak yiyorsun. O da önemli değil. Alışıyorsun zamanla. Çok çok değer çünkü.

Şimdilerde,
Zeze’yi yasaklıyorlar da. Yasaklarlar normal. Baskı altına alınmak istenen bir toplumun ve insanlığa ve insanca özgür yaşama tutkun hiçbir bireyin Zeze olmasına izin vermemek lazımdır. Vazgeçmeyenler baskıların sonlarını getirirler çünkü.

Hele bir de fark etmişsen. Hele bir de fark ettiklerinden ne pahasına olursa olsun hiç vazgeçmiyorsan. Hele bir de yediğin o dayaklara rağmen hala inatla devam ediyorsan bildiğin gibi özgürce yoluna. Farkı yaşamak yaşatmak adına.
Hele bir de anlatıyorsan milyonlarca kilometre boyunca susmaya hiç mi hiç niyetin olmadan,

Hem de gitmeden gidiyormuş gibi de yapıp hep, kalıyorsan hem de o yerde.
Şimdilerde,

Gitme zamanım geldi yine. Kalarak.
Hayallerime dalıp gideceğim yine.

Bir yıldan fazla süredir sözlerimi laflarımı paylaştığım,
Şeker Portakallarımdınız her biriniz tek tek.

Sizlerle konuştum sizlere anlattım bitmeyen uzattığım laflarımı tekrar ede ede.
Gevezelik başa bela. Lafının bir türlü bitmemesinin ne mene bir eziyet olduğunu bilmez geveze olmayanlar. Bitmez anasını satayım.

Hiçbirinizi gözümün önünden ayırmamaya çalıştım. Biri gelip kesmesin diye. Kesilenler oldu yine de. Kesilen kesilmesine izin veren göçen dostlarım oldu bu dünyadan yaşamımdan bu bir yıldan fazla zaman içinde.
Hüküm giydirilen dostum oldu. Yaşarken ölüme terk edilmeye çalışılan.

Neler konuştum onlarla neler anlattım onlara bilseniz. Size anlattıklarımdan sizlere konuştuklarımdan öte.
Şimdiyse,

Gitmelerim geldi yine. Hayallerime. Anlatmam lazım. Yeniden.
Yokum artık her gün burada. Bir yıldan fazla süredir söylediğim sözlerimle ettiğim laflarımsa kalacaklar burada. Hepsi her an emrinize amade.

Yine anlatacağım yine konuşacağım, devaam yani hep,
Amma bir dönem, galiba dünya tarihiyle uzunca belki amma evren için çok kısa bir dönem,

İçime Zeze’nin elleriyle diktiği,
Sadece benim gördüğüm benim yaşattığım, büyümesine dallanıp budaklanıp çiçekler açmasına sadece benim şahit olduğum, katiyen kesilmesine izin vermeyeceğim,

Kendi içimdeki,
Şeker Portakalı’na anlatıp konuşacağım bir dönem. Sevgiyi insanı canı yaşamı patronu evreni özgürlükleri anlatmak konuşmak istiyorum çok. Kendimle.
 
Neden mi?
Bilmem.

Çocukluk işte.
Her birinizi tek tek seviyorum.

Her biriniz tek tek okudukça anlattıklarımı konuştuklarımı, paylaştıkça duyguları düşünceleri,
Tutunduğum,

Binlerle fidan oldunuz benim yüreğimde.
Sakın kestirtmeyin kendinizi ben yokken e mi. Vazgeçmeyin hiçbir zaman. Ne sevmekten ne sevgiden ne insandan ne candan ne özgürlüklerden. Esas olandan yani, yani,

Kendinizden.

Sakın amma.

Unutmayın hiç. Tek bir patron var. Doğru. O patronda biziz. Tek tek her birimiz. Gelende yaşananlardan da bizden, gidende yaşamadıklarımız da. Tek bir evren var, tek bir evrende yaşanıyor her şey. O evrende biziz. Tek tek her birimiz.
Döndüğümde tekrar bir gün geriye hayallerimi anlattırken çalıp seslendire bildiğim tek enstrümanım harflerimle,

Hepinizi tek tek tekrar bulmak istiyorum yeniden beni sevginizle yeşerttiğiniz sevgi ormanımda.
Şımarıklık arsızlık benimkisi. İnsanoğlu bu yahu, doymuyor ki hiç sevgiye. Sonsuz teşekkürlerimi gönülden sunup sizlere,

Bana müsade,

Ben kaçtım,

Sevgiye gidiyorum,

Sevgiyle.

İdare edin artık, affedin sürç-i lisan ettiysem,
Sizler kocaman kocaman insanlarsınız,

Benimkisiyse,
Çocukluk işte.

Hiç yorum yok: