9 Ocak 2013 Çarşamba

DOSDOĞRU

Doğrunun mıknatıs etkisinden kaçamaz hiç bir insan. Sonradan ayılmaksa eksikliğini hissettiğinde oluyor. Yitirdiğin doğrularının. İyi de, herkesin doğrusu kendisine, herkesin doğrusu farklıdır da denir. Doğru. Da, evrensel doğrularsa herkesin doğrusudur. Herkesin doğrusu oldukları için evrensel olmuşlardır zaten.

İşte,
Zihinsel zekanın sahne aldığı bölüm burasıdır hayat oyununda. Sen istediğin kadar sev heyecanlan falan,

Sevgiyi heyecanları duygular,
Yani yürek yaşama kavuşturup coşturup çoğaltıp yaşatırken,

Akılla gelen destek yoksa arkasında bu yumuşak dokunun,
İstersen yüreğinle dağları del,

Nafile.
Hiçbir sevgi yürümez sadece yürekle.

Bu yüzdendir ki akılsızların sevgileri en yüce aşklardan da yüce olsalar dahi,
Eriyip giderler bir gün,

Akılsızlıklarının akılsızlıkları karşısında.
Denklemin birbirinden ayrılamaz dört parçasıdır,

Akıl beden gönül ruh.
Her biri kendi başına çok önemli bir değerken,

Tek bir tanesinin dahi tek başına önemini kavrayamadığında bitiyor ilişkiler.
Bu arada,

Ne tuhaftır ki sadece birinin varlığı bile başlatabiliyor ilişkileri.
Akla bedene veya gönle hayranlıkla.

İlk fark edilense beden. Görsel ya, iş kolay. Göz senin, bakmak bedava, seç seç beğen.
De ki beğendin bedeni buna yüz göz dahil,

Devamında ses giriyor devreye. Anlatıyor. Kelimeler. Sesin tonu. Kelimelerin manaları. Beğeni artarken tam da,
Akıl giriyor devreye bu sefer. Tavlama operasyonu birinci bölüm. Döktürmeler falan. Laflarda derinleşmeler falan. Ciddilikler komiklikler becerileri saydırmaklar, akıl oyunları falan yani.

Akıl iyice yatmaya başladığı an karşındakine gönül giriyor devreye bu sefer.
Hoş adam… Hoş kadın… Kıvamında pıt ediyorlar bir şeyler duygularda.

Hele bir de beş duyunun bir kaçına daha da hitabette eklenmişse, hani güzel bir koku, hadi de ki öpüştün güzel bir tat, hatta dokundun tenlerin uyumu teranesi derken,
Seviştin bile zaten o sırada.

Bedenlerde memnunsa, ohh iş bitti yani.
İşi bitirdin yani.

Bitti iş yani. Başlayan bir ilişki bitti aslında. Nedeniyse çok basit. Kimsenin ruhlara müracaat ettiği yok.
Bu yüzden de bitiyor ilişkiler. İlk roller tam kıvamında oynanmış olsa dahi.

İşin ruhunu yakalayamazsan akılla bedenle gönülle başlayan ilişkide,
Ne yapsan nafile.

Aynı bedeni kim yıllarca aynı heyecan ve de şehvetle okşamış sevmiş ki?
Hiç kimse.

Kim en güzel en muhteşem akla hayranlığını koruyabilmiş ki kanıksamadan uzun yıllar içinde?
Hiç kimse.

Kim en derin en büyülü aşklarla dolu yüreğini heyecanlarla taşıra taşıra yaşayabilmiş ki bir insanla yıllar boyu?
Hiç kimse.

Kim ruhunu sarıp sarmalayıp okşayanı terk edebilmiş ki peki?
Hiç kimse.

Bedeni beğendirirsin. Beğenilen her şey bir gün beğenilmemeye de mahkumdur. Fosladın yani.
Aklına hayran bırakabilirsin. Her zaman bir akıl diğerinden daha da üstündür. Bir daha fosladın yani.

Kimse hiçbir kimseyi en çok sevemez. Hep birini daha da çok sevebilir bir gün. Foslamaya devam.
Amma ruhunla sarıp sarmaladığın bir ruhuysa hiçbir kişi söküp alamaz atamaz o ruhunun derinliklerinden.

İstediğin kadar coş akıllarda bedenlerle gönüllerle,
Esas olansa ruh.

Hepimiz ruhumuzla doğuyoruz. Öyle deniyor. Var yani ruh.
Var olan o ruhu ya acılarla eritiyoruz zaman içinde eğer ki zihinsel zeka ile ilgili bir sıkıntımız varsa,

Yani yaşanan olayları durumlar olarak görmek aklından yoksunsak,
Ya da,

Yaşanan acılarla ruhumuz iyice büyüyor derinleşiyor çoğalıyor, kaplıyor tüm benliğimizi.
Benlikse;

Yaşamımız. Biz yani. Ben yani.
Ruh birlikteliğiyse artık gerçek bir efsane bugünün ikili insan ilişkilerinde.

Bunca mekanik ve elektronik ve dijital aksesuarlarla dolu yaşamda,
Sadece düğmelere, doğru noktalara dokunarak istediği an her şeye kavuşan, istediği an her şeyi elde eden insanoğlunun,

Ruhla ilgisi, ruhuyla tanışıp ruhuyla yaşaması da mümkün değil.
Miş.                                                       

Yaşanan ilişkileri çok objektif gözle değerlendirdiğinizde bu sonuca varmak için zihinsel zeka bile çok yeterli. Duygusal zekaya bile müracaat etmeye hiç mi hiç gerek yok. Ki, duygusal zekanın eksikliğinden evvel, zihinsel zekanın eksikliği yüzünden yaşanıyor zaten en derin acılarla üzüntüler tekrar ve tekrar.
Tabiri bile var. Akıllanmadı akıllanmadık diyoruz mesela. Zihinsel zekanın eksikliğini ifade ediyoruz kendimiz veya bir başka insan için.

Yaşamdan yaşamından yaşamımızdan ders almadık almadı diyoruz da, mesela.
Akla müracaat etmediğimizin ifadesi yine.

Gelişmek bir bütün.
Bizi var eden muhteşem bu dörtlünün her birini tek tek doğrularla besleyip, doğrularla doldurup, kendi içlerinde ki ahengi doğru iletişimlerle ve akışlarla bütünleştirmedikçe,

Amma özellikle ruhu hiç ihmal etmeden, hatta en tepeye yazarak,
İstediğin kadar geliştir öğren zihinsel ve duygusal zekanı. Sonuç her zaman foslanmaya çok müsaittir mutluluktan yana.

Beş duyu patron vergisi.
Özürlü değilsen tüm canlıların zaten doğumuyla yaşama geçen. Fonksiyonlarınıysa beynin otomatiğe bağlanmış sorumluluklarıyla da görev başında tutan.

Beş duyumuzla,
Ve de,

Bedenle gönülle yaşanan ilişkileri de, akıldan yoksun bırakıp, ruhunu da taşımıyorsan katamıyorsan yaşama yaşamına,
Ne yaparsan yap nafiledir,

Mutluluktan yana.
Ağlarken göz yaşların yanağından akıp gidiyorsa sadece,

Kahkahalar atarken de sadece hoş bir sedaysa ağzından çıkan sesler,
Ruhuna damla damla dolmuyorsa akan göz yaşların,

Kahkahaların duvarlarda gökyüzünde değil, esas çınlamıyorsa ruhunda,
Ruhuna işlemiyorsa ruhuna anlatamıyorsa ince ince nakış işler gibi göz yaşlarınla kahkahalarınla ifade ettiğin yaşamının hüzünlerini sevinçlerini keyiflerini acılarını neşelerini güzelliklerini çirkinliklerini,

Ne kadar ağlarsan ağla,
Ne kadar gülersen gül,

Ne kadar üzülürsen üzül, ne kadar sevinirsen sevin,
Hepsi nafiledir hayatın boyu mutluluktan yana.

Andır onlar.
Ve de o anlar vardır hep. Hep de olacaktır. Sen o anlarda varsındır hep, o anlarla da yaşarsın hep. Doğru vardır var olacaktır  varsındır da hep amma,

Ruhunun haberi bile yoktur yaşananlardan yaşadıklarından ve de yaşattıklarından.
Doğru bu.

Bu doğruysa ne benim ne senin ne bizlerin ne de bizlere özgü olan bir doğru değildir.
Bu doğru evrenseldir.

Bu doğru senin benim bizlerin hepimizin doğrusudur. Her canlının, yaşamın yaşantımızın yaşadıklarımızın yaşattıklarımızın doğrusudur.
Evrendir çünkü.

Patrondur yani. O patronsa,
Sensin sizlersiniz benim bizleriz yani.

Mutlak mutluluğun formülünü yazdım.
Denklem belli.

Her ne kadar gönülle yani duygularla duygusal zekayla varlığı bilinse varlığını beslediği iddia edilse dahi,
Ruhuysa yüceltende,

Ruhun varlığının yaşama katılmasına izin verense,
Zihinsel zeka.

Bu tezi destekleyen duygusal zeka, amma köstekleyense,
Yine aynı zihinsel zeka.

İki zeka bir arada olmayınca da,
Bizim denklemse oluyor sana,

Tek taraflı çırpınma.
Tek taraflı çırpınmaysa çırpınarak çırpınılarak geçirilmiş bir ömre mal oluyor maalesef. Hep çırpınıldığı gibi bugünlere kadar.

Zamanında yaşanmış ve de şu an insanların yaşadıkları gibi yani,
İlişkilerde.

Her şeyin bir nedeni vardır.
O da doğru.

Amma,
O nedeni o an farkındaysak fark edebilmişsek eğer, o neden sayesinde doluyor ömrümüz mutluluklarla. O nedeniyse o an fark edememişsek eğer,

Bu yüzden özlüyoruz ya bir gün. Yitirdiğimizde. Farkında olmasak olmadan dahi o gün ruhumuza hitap etmişse aslında. Ruhumuzu sarıp sarmalamışsa o gün o neden eğer.
Ve de o gün göz yaşlarımızsa belki de ruhumuzu ilk defa dağlamaya başlıyor. İlk defa içimizin en derinlerine akıyor. İlk defa ruhumuzda özlüyor. Da,

O gün o neden kim bilir artık nerelerde.
Lanet olsun ki doğru bile az,

Bu çok,
Doğru hem de.

Böyle.
Kişiye özel değil,
Evrensel yani.


1 yorum:

Adsız dedi ki...

Murat Bey;yüreğinize ve kaleminize sağlık....