Doğrunun mıknatıs etkisinden kaçamaz hiç bir insan. Sonradan
ayılmaksa eksikliğini hissettiğinde oluyor. Yitirdiğin doğrularının. İyi de,
herkesin doğrusu kendisine, herkesin doğrusu farklıdır da denir. Doğru. Da,
evrensel doğrularsa herkesin doğrusudur. Herkesin doğrusu oldukları için
evrensel olmuşlardır zaten.
İşte,
Zihinsel zekanın sahne aldığı bölüm burasıdır hayat
oyununda. Sen istediğin kadar sev heyecanlan falan,
Sevgiyi heyecanları duygular,
Yani yürek yaşama kavuşturup coşturup çoğaltıp yaşatırken,
Akılla gelen destek yoksa arkasında bu yumuşak dokunun,
İstersen yüreğinle dağları del,
Nafile.
Hiçbir sevgi yürümez sadece yürekle.
Bu yüzdendir ki akılsızların sevgileri en yüce aşklardan
da yüce olsalar dahi,
Eriyip giderler bir gün,
Akılsızlıklarının akılsızlıkları karşısında.
Denklemin birbirinden ayrılamaz dört parçasıdır,
Akıl beden gönül ruh.
Her biri kendi başına çok önemli bir değerken,
Tek bir tanesinin dahi tek başına önemini
kavrayamadığında bitiyor ilişkiler.
Bu arada,
Ne tuhaftır ki sadece birinin varlığı bile başlatabiliyor
ilişkileri.
Akla bedene veya gönle hayranlıkla.
İlk fark edilense beden. Görsel ya, iş kolay. Göz senin,
bakmak bedava, seç seç beğen.
De ki beğendin bedeni buna yüz göz dahil,
Devamında ses giriyor devreye. Anlatıyor. Kelimeler.
Sesin tonu. Kelimelerin manaları. Beğeni artarken tam da,
Akıl giriyor devreye bu sefer. Tavlama operasyonu birinci
bölüm. Döktürmeler falan. Laflarda derinleşmeler falan. Ciddilikler komiklikler
becerileri saydırmaklar, akıl oyunları falan yani.
Akıl iyice yatmaya başladığı an karşındakine gönül
giriyor devreye bu sefer.
Hoş adam… Hoş kadın… Kıvamında pıt ediyorlar bir şeyler
duygularda.
Hele bir de beş duyunun bir kaçına daha da hitabette
eklenmişse, hani güzel bir koku, hadi de ki öpüştün güzel bir tat, hatta dokundun
tenlerin uyumu teranesi derken,
Seviştin bile zaten o sırada.
Bedenlerde memnunsa, ohh iş bitti yani.
İşi bitirdin yani.
Bitti iş yani. Başlayan bir ilişki bitti aslında. Nedeniyse
çok basit. Kimsenin ruhlara müracaat ettiği yok.
Bu yüzden de bitiyor ilişkiler. İlk roller tam kıvamında oynanmış olsa dahi.
İşin ruhunu yakalayamazsan akılla bedenle gönülle
başlayan ilişkide,
Ne yapsan nafile.
Aynı bedeni kim yıllarca aynı heyecan ve de şehvetle
okşamış sevmiş ki?
Hiç kimse.
Kim en güzel en
muhteşem akla hayranlığını koruyabilmiş ki kanıksamadan uzun yıllar içinde?
Hiç kimse.
Kim en derin en
büyülü aşklarla dolu yüreğini heyecanlarla taşıra taşıra yaşayabilmiş ki bir
insanla yıllar boyu?
Hiç kimse.
Kim ruhunu sarıp
sarmalayıp okşayanı terk edebilmiş ki peki?
Hiç kimse.
Bedeni
beğendirirsin. Beğenilen her şey bir gün beğenilmemeye de mahkumdur. Fosladın
yani.
Aklına hayran
bırakabilirsin. Her zaman bir akıl diğerinden daha da üstündür. Bir daha
fosladın yani.
Kimse hiçbir
kimseyi en çok sevemez. Hep birini daha da çok sevebilir bir gün. Foslamaya
devam.
Amma ruhunla sarıp
sarmaladığın bir ruhuysa hiçbir kişi söküp alamaz atamaz o ruhunun
derinliklerinden.
İstediğin kadar coş
akıllarda bedenlerle gönüllerle,
Esas olansa ruh.
Hepimiz ruhumuzla
doğuyoruz. Öyle deniyor. Var yani ruh.
Var olan o ruhu ya
acılarla eritiyoruz zaman içinde eğer ki zihinsel zeka ile ilgili bir
sıkıntımız varsa,
Yani yaşanan
olayları durumlar olarak görmek aklından yoksunsak,
Ya da,
Yaşanan acılarla ruhumuz
iyice büyüyor derinleşiyor çoğalıyor, kaplıyor tüm benliğimizi.
Benlikse;
Yaşamımız. Biz
yani. Ben yani.
Ruh birlikteliğiyse
artık gerçek bir efsane bugünün ikili insan ilişkilerinde.
Bunca mekanik ve
elektronik ve dijital aksesuarlarla dolu yaşamda,
Sadece düğmelere,
doğru noktalara dokunarak istediği an her şeye kavuşan, istediği an her şeyi
elde eden insanoğlunun,
Ruhla ilgisi,
ruhuyla tanışıp ruhuyla yaşaması da mümkün değil.
Miş.
Yaşanan ilişkileri
çok objektif gözle değerlendirdiğinizde bu sonuca varmak için zihinsel zeka
bile çok yeterli. Duygusal zekaya bile müracaat etmeye hiç mi hiç gerek yok. Ki, duygusal zekanın eksikliğinden evvel, zihinsel zekanın eksikliği yüzünden yaşanıyor zaten en derin acılarla üzüntüler tekrar ve tekrar.
Tabiri bile var.
Akıllanmadı akıllanmadık diyoruz mesela. Zihinsel zekanın eksikliğini ifade
ediyoruz kendimiz veya bir başka insan için.
Yaşamdan yaşamından
yaşamımızdan ders almadık almadı diyoruz da, mesela.
Akla müracaat
etmediğimizin ifadesi yine.
Gelişmek bir bütün.
Bizi var eden
muhteşem bu dörtlünün her birini tek tek doğrularla besleyip, doğrularla doldurup,
kendi içlerinde ki ahengi doğru iletişimlerle ve akışlarla bütünleştirmedikçe,
Amma özellikle ruhu
hiç ihmal etmeden, hatta en tepeye yazarak,
İstediğin kadar
geliştir öğren zihinsel ve duygusal zekanı. Sonuç her zaman foslanmaya çok
müsaittir mutluluktan yana.
Beş duyu patron
vergisi.
Özürlü değilsen tüm
canlıların zaten doğumuyla yaşama geçen. Fonksiyonlarınıysa beynin otomatiğe
bağlanmış sorumluluklarıyla da görev başında tutan.
Beş duyumuzla,
Ve de,
Bedenle gönülle
yaşanan ilişkileri de, akıldan yoksun bırakıp, ruhunu da taşımıyorsan
katamıyorsan yaşama yaşamına,
Ne yaparsan yap
nafiledir,
Mutluluktan yana.
Ağlarken göz
yaşların yanağından akıp gidiyorsa sadece,
Kahkahalar atarken
de sadece hoş bir sedaysa ağzından çıkan sesler,
Ruhuna damla damla
dolmuyorsa akan göz yaşların,
Kahkahaların
duvarlarda gökyüzünde değil, esas çınlamıyorsa ruhunda,
Ruhuna
işlemiyorsa ruhuna anlatamıyorsa ince ince nakış işler gibi göz yaşlarınla kahkahalarınla
ifade ettiğin yaşamının hüzünlerini sevinçlerini keyiflerini acılarını neşelerini
güzelliklerini çirkinliklerini,
Ne kadar ağlarsan
ağla,
Ne kadar gülersen
gül,
Ne kadar üzülürsen
üzül, ne kadar sevinirsen sevin,
Hepsi nafiledir
hayatın boyu mutluluktan yana.
Andır onlar.
Ve de o anlar
vardır hep. Hep de olacaktır. Sen o anlarda varsındır hep, o anlarla da yaşarsın
hep. Doğru vardır var olacaktır varsındır
da hep amma,
Ruhunun haberi bile
yoktur yaşananlardan yaşadıklarından ve de yaşattıklarından.
Doğru bu.
Bu doğruysa ne
benim ne senin ne bizlerin ne de bizlere özgü olan bir doğru değildir.
Bu doğru
evrenseldir.
Bu doğru senin
benim bizlerin hepimizin doğrusudur. Her canlının, yaşamın yaşantımızın
yaşadıklarımızın yaşattıklarımızın doğrusudur.
Evrendir çünkü.
Patrondur yani. O patronsa,
Sensin sizlersiniz benim
bizleriz yani.
Mutlak mutluluğun
formülünü yazdım.
Denklem belli.
Her ne kadar
gönülle yani duygularla duygusal zekayla varlığı bilinse varlığını beslediği
iddia edilse dahi,
Ruhuysa yüceltende,
Ruhun varlığının
yaşama katılmasına izin verense,
Zihinsel zeka.
Bu tezi destekleyen
duygusal zeka, amma köstekleyense,
Yine aynı zihinsel zeka.
İki zeka bir arada
olmayınca da,
Bizim denklemse
oluyor sana,
Tek taraflı
çırpınma.
Tek taraflı
çırpınmaysa çırpınarak çırpınılarak geçirilmiş bir ömre mal oluyor maalesef. Hep
çırpınıldığı gibi bugünlere kadar.
Zamanında yaşanmış
ve de şu an insanların yaşadıkları gibi yani,
İlişkilerde.
Her şeyin bir
nedeni vardır.
O da doğru.
Amma,
O nedeni o an
farkındaysak fark edebilmişsek eğer, o neden sayesinde doluyor ömrümüz
mutluluklarla. O nedeniyse o an fark edememişsek eğer,
Bu yüzden özlüyoruz
ya bir gün. Yitirdiğimizde. Farkında olmasak olmadan dahi o gün ruhumuza hitap etmişse aslında.
Ruhumuzu sarıp sarmalamışsa o gün o neden eğer.
Ve de o gün göz
yaşlarımızsa belki de ruhumuzu ilk defa dağlamaya başlıyor. İlk defa içimizin en
derinlerine akıyor. İlk defa ruhumuzda özlüyor. Da,
O gün o neden kim
bilir artık nerelerde.
Lanet olsun ki
doğru bile az,
Bu çok,
Doğru hem de.
Böyle.
Kişiye özel değil,
Evrensel yani.
1 yorum:
Murat Bey;yüreğinize ve kaleminize sağlık....
Yorum Gönder