GİT GEL, GİTME KAL
Her şey daha güzel olacak. Olsun. Bir yanımız çek git derken, diğer yanımız nereye gidiyorsun, uğraş dur, her şey daha güzel olsun diye çekiştiriyor kolumuzdan paçamızdan zaten.
Bir tarafımız ‘’ulan ömrüm bu topraklarda her şey daha güzel olsun’’ diye savaşmakla geçti,
Yobazlarla, gericilerle, hırsızlara, avantacılarla, rüşvet alıp rüşvet verenlerle, vergi kaçıranlarla, kadına çocuğa eziyet edenlerle, sahtekarlarla, aptallarla, dangalaklarla, asalaklarla, devleti soyanlarla, işini doğru düzgün yapmaya niyeti olmayanlarla, sanatı bilimi hiçe sayanlarla, hak yiyip meziyet sananlarla, güzellikleri nemalanmak için yok etmek peşinde koşanlarla, kanunları çarpıtanlarla, daha neler nelerle,
Artık bırak kim uğraşırsa uğraşsın diyor,
Diğer tarafımız,
Battı balık yan gider,
Dereye giren ıslanır,
Devaaam savaşmaya diyor.
Bazen çok yorgun, çok bıkkın, çok sıkkın hissediyoruz kendimizi,
Birini hallediyorsun bir diğeri fışkırıyor bir başka yerden bir başka cerahat gibi,
Nereye nasıl yetişeceğimizi şaşırıyoruz,
Rezillik üstüne rezillik çünkü,
Bazense,
Olacak bu iş sakın durma diyoruz kendi kendimize,
Biri mutlaka yorulur erken,
O yorulan biz olmayalım diyor,
O heyecanla, o şevkle, o inançla bir daha başlıyoruz,
Yeniden,
Vazgeçmeden.
Bir tarafımız,
‘’Ulan üstünde doğacak başka toprak mı kalmadı, doğa doğa doğmuşsun buralarda’’ diyor,
Sonra,
Gidip yaşayınca Afrikalarda Uzak Doğu'nun Orta Doğu'nun ücra köşelerinde bir zaman,
Dönünce buralara toprağını yiyesi geliyor insanın,
‘’Derdim mi var lan benim, bundan iyisi Şam’da kayısı’’ diye diye.
Hatta,
Kayısısı baldan tatlı Şam’ın halini bile görmek yetiyor insana. O derece artık yani.
Hatta,
Akdeniz’i geçerken içinde sünger olan can yeleklerine sarılıp ellişer yüzer boğulup giden o insan evlatlarının hepsini en çok çocuklarını en çok bebeklerini koynuna alıp, sarılıp sımsıkı, sevip okşayıp ‘’geçti geçti olmayacak bir daha’’ derken buluyorsun kendini,
Sonra kırıp kıçını oturup aşağıya,
Şükrediyorsun yaşadıklarına.
Hani çokta değil hayalim.
Üç ay mesela,
Olmadı üç hafta,
Olmadı üç gün yaa, üç gün insan gibi yaşarken çok insanca mutlu mesut haberler alıp,
Üç gün kopmakta mı hakkımız yok bu rezil mi rezil olan bitenlerden?
Sanki olmuyormuş gibi davranıp öyle bir köye bir yerlere fırtıp arkanı dönerek değil dünyaya,
Gerçekten insana yakışmayan,
İnsanlık dışı,
Akıl dışı,
Bir şeyler yaşamadan geçirebilsek üç günü üst üste mesela,
Sadece sevgiyi hissedip,
Sadece saygı ile sarıp sarmalansak mesela,
Hiç olmadı,
Üç gün üst üste yaa, çok mu şey istiyorum hayattan acaba?
Az kaldı,
Hadi bugün,
Hadi yarın,
Bak oldu kıyısına kadar geldik,
Dayan oğlum diye diye,
Geçti ömrün ilk elli altmış yılı.
Sonrası mı?
Onu da yazarım yaşım gelince yetmişlere seksenlere.
Bugün,
21 Haziran Salı 2016.
Durum raporu veriyorum kendime. Rapor tek kelime,
Devaaammm…
Yedirmem ne haysiyetimi ne özgürlüğümü,
Son kararım. Sakın durma.
Gençlerimizin çocuklarımızın torunlarımızın yarınlarına kıyamam.
Devaaammm…
Kendime hiç kıyamam.
Devaaammm…
Safları sıklaştırın amma.
Ha birde,
Sevgiyi sevmekten vazgeçmeyin sakın.
Sakın.
İşin püf noktası orada.
Bir tarafımız ‘’ulan ömrüm bu topraklarda her şey daha güzel olsun’’ diye savaşmakla geçti,
Yobazlarla, gericilerle, hırsızlara, avantacılarla, rüşvet alıp rüşvet verenlerle, vergi kaçıranlarla, kadına çocuğa eziyet edenlerle, sahtekarlarla, aptallarla, dangalaklarla, asalaklarla, devleti soyanlarla, işini doğru düzgün yapmaya niyeti olmayanlarla, sanatı bilimi hiçe sayanlarla, hak yiyip meziyet sananlarla, güzellikleri nemalanmak için yok etmek peşinde koşanlarla, kanunları çarpıtanlarla, daha neler nelerle,
Artık bırak kim uğraşırsa uğraşsın diyor,
Diğer tarafımız,
Battı balık yan gider,
Dereye giren ıslanır,
Devaaam savaşmaya diyor.
Bazen çok yorgun, çok bıkkın, çok sıkkın hissediyoruz kendimizi,
Birini hallediyorsun bir diğeri fışkırıyor bir başka yerden bir başka cerahat gibi,
Nereye nasıl yetişeceğimizi şaşırıyoruz,
Rezillik üstüne rezillik çünkü,
Bazense,
Olacak bu iş sakın durma diyoruz kendi kendimize,
Biri mutlaka yorulur erken,
O yorulan biz olmayalım diyor,
O heyecanla, o şevkle, o inançla bir daha başlıyoruz,
Yeniden,
Vazgeçmeden.
Bir tarafımız,
‘’Ulan üstünde doğacak başka toprak mı kalmadı, doğa doğa doğmuşsun buralarda’’ diyor,
Sonra,
Gidip yaşayınca Afrikalarda Uzak Doğu'nun Orta Doğu'nun ücra köşelerinde bir zaman,
Dönünce buralara toprağını yiyesi geliyor insanın,
‘’Derdim mi var lan benim, bundan iyisi Şam’da kayısı’’ diye diye.
Hatta,
Kayısısı baldan tatlı Şam’ın halini bile görmek yetiyor insana. O derece artık yani.
Hatta,
Akdeniz’i geçerken içinde sünger olan can yeleklerine sarılıp ellişer yüzer boğulup giden o insan evlatlarının hepsini en çok çocuklarını en çok bebeklerini koynuna alıp, sarılıp sımsıkı, sevip okşayıp ‘’geçti geçti olmayacak bir daha’’ derken buluyorsun kendini,
Sonra kırıp kıçını oturup aşağıya,
Şükrediyorsun yaşadıklarına.
Hani çokta değil hayalim.
Üç ay mesela,
Olmadı üç hafta,
Olmadı üç gün yaa, üç gün insan gibi yaşarken çok insanca mutlu mesut haberler alıp,
Üç gün kopmakta mı hakkımız yok bu rezil mi rezil olan bitenlerden?
Sanki olmuyormuş gibi davranıp öyle bir köye bir yerlere fırtıp arkanı dönerek değil dünyaya,
Gerçekten insana yakışmayan,
İnsanlık dışı,
Akıl dışı,
Bir şeyler yaşamadan geçirebilsek üç günü üst üste mesela,
Sadece sevgiyi hissedip,
Sadece saygı ile sarıp sarmalansak mesela,
Hiç olmadı,
Üç gün üst üste yaa, çok mu şey istiyorum hayattan acaba?
Az kaldı,
Hadi bugün,
Hadi yarın,
Bak oldu kıyısına kadar geldik,
Dayan oğlum diye diye,
Geçti ömrün ilk elli altmış yılı.
Sonrası mı?
Onu da yazarım yaşım gelince yetmişlere seksenlere.
Bugün,
21 Haziran Salı 2016.
Durum raporu veriyorum kendime. Rapor tek kelime,
Devaaammm…
Yedirmem ne haysiyetimi ne özgürlüğümü,
Son kararım. Sakın durma.
Gençlerimizin çocuklarımızın torunlarımızın yarınlarına kıyamam.
Devaaammm…
Kendime hiç kıyamam.
Devaaammm…
Safları sıklaştırın amma.
Ha birde,
Sevgiyi sevmekten vazgeçmeyin sakın.
Sakın.
İşin püf noktası orada.
Murat Denizel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder